Tuesday, September 10, 2013

High Line Park

at 9:32 AM 0 comments
Cogumuz kimi zamanlarda sehrin o bunaltici kalabaligindan kacip, sessiz, sakin ve kendimizi bulabilecegimiz yer edinmek istedigimizde, parklara gideriz. Cimen, yesillik, agaclar ve cicekler insana huzur verir. Bedava huzuru elde edebileceginiz tek yerdir parklar. Kimi insanlar zarar verirken, kimileride mevcut yerleri kullanip donusturmeyi amac edinip, proje haline getirir. "High Line" bu bahsettigim proje kapsamina girmis olan bir yerdir. High Line, 1929 ve 1934 yillari arasinda, caddede meydana gelebilecek kazalari onlemek amaciyla kurulmus, depolara genellikle et ve gunluk urunler tasiyan, yerden yukseltilmis bir demiryolu hattidir. Bu hat zamanla, otoyollarin yapilmasi ile onemini kaybetmis ve kapanmis. O bolgede oturan insanlar, mimarlar ve sehir planlamacilarin da fikriyle restore edilip, park haline getirilmesine karar verilmis. High Line, Manhattan'da 10. avenue ve 16. street arasinda yer aliyor. Parkin guzel ve oldukca ozenilerek tasarlanmis oldugu cok belli. Bana gore en ilginc yani mevcut olan tren raylarina zarar verilmemis olmasiydi yani butun olarak degil belki ama kismen duruyor. Raylarin arasinda otlar ve cicekler yetismis. Kocaman agaclar, sizin buranin onceden demiryolu olabilecegi ihtimalini dusundurmuyor.
Yurudugunuz yol boyunca cevrede apartmanlar var, " burada oturan insan ne sansli " diyorsunuz ister istemez. Cimenlerde insanlar sere serpe oturmus kitap okuyor, sohbet ediyor. Caddeye bakan kismi cam ile kapli minik amfi gibi bir yer olusturulmus, burada ise arabalara ve yola bakiyorsunuz. 
Bu camli yeri gecip devam ettiginizde park icinde degil fakat parktan gorunebilir bir yerde sokak sanatini goruyorsunuz. Duvara ne de guzel cizmisler.
Karniniz acikir veya susarsaniz, yiyecek - icecek satin alabileceginiz kucuk yerler var. Bu yerlerin yanindaki masalarda insanlar yemegini yiyip, guzel manzaranin keyfini cikariyorlar.
Sezlong seklindeki tahtadan oturma yerleri de cok tatli bir goruntu olusturmus.
Parkta, miniklerin ve hatta yetiskinlerin de en sevdigini gordugum yer ise zeminden su akan yer olmustur. Cogu kisi ayakkabasini cikarip, sulak zeminde ayaklarini sevindiriyor.
16. Street'den baslayip, 30. Street'e kadar devam eden High Line Park, bana gore 7'den 70'e herkesin ilgisini cekmis, turistlerin ugradigi bir yer olmus ve projenin basarili oldugunuda kanitlamistir. Guzel ve de  gunesli bir gunde buraya gitmenizi ve keyfinizi yerine getirmenizi diliyorum!

Huzurlu Gunler!

Wednesday, September 4, 2013

Amerika Acik Tenis Turnuvasi (US OPEN)

at 9:04 PM 0 comments
Tenis, benim icin bir donem oynadigim ve hep gelistirmek isteyip de erteledigim, icimde bir yerlerde oylece kalakalan bir spor dalidir. Kucuklugumden bu yana televizyondan turnuvalari izledigimde heyecanlanir, bir gun bende tum bunlari yerinden izleyecegim derdim ve nitekim oldu. Grand Slam tenis turnuvasinin dorduncusu olan US OPEN (Amerika Acik) her yil Agustos ayinin son haftasinda baslamak uzere iki hafta sure ile duzenlenmektedir. Turnuva New York, Queens'de meydana gelmektedir. Benim gittigim Artur Ashe kortu ise en yuksek seyirci kapasitesine sahip bir kort olmasiyla unlu. 



Bilet fiyatlari oyunun oyananacagi saate ve yerin konumuna gore degismektedir. Internetten kolayca alabilirsiniz. Bazen gitmekten vazgecen insanlar internet uzerinden biletlerini satiyorlar onlardan da alabilirsiniz. Ulasim konusunda ise, eger araba ile giderseniz odediginiz bilete ek olarak 20$ lik bir park ucreti dahil olacak. Ama trafigin yogun olacagini goz onunde bulundurursaniz veya arabaniz yoksa, metro ile cok rahat bir sekilde ulasim saglayabilirsiniz. 
Gordugum kadariyla metro ile gelen insanlarin problemlerinden bir tanesi cok kalabalik olmasi ve metro girisinde uzun kuyruklarin olusmasidir. Alana geldiginizde guvenlik taramasindan geciyorsunuz burada her yerde olan rutin kontroller cantalar vs araniyor.
 Ilginizi cekecek bir cok kucuk magazalar var. Buralardan sapka, tshirt, bardak vb gibi urunler alabilirsiniz. Karniniz acikirsa hamburger pizza ve patates secenekleriniz var. Iceceklerde ise gordugum bira fiyati 9$ civarindaydi. Eger biletiniz belli bir limitteyse yani nasil desem yuksek fiyatlilardan aldiysaniz, oradaki bazi luks restoranlarda yemek yiyebiliyorsunuz. Stada giriste biletinizi gosterdikten sonra numarasina gore yolunuza devam ediyorsunuz. 
Gittigimiz Arthur Ashe stadinda 3 kat yukari ciktikdan sonra yerimize ulastik. Stad muazzam buyuklukteydi oyle ki en yukariya ciktigimda basim dondu, sanki eglence parkindaki roller coaster'a bindigim zamanki heyecani yasadim. Abartmiyorum bir sure bakamadim korta, o kadar yuksekti ki sandalyeme yaslandikca yaslandim.
Ben stadin buyuklugune alistiktan ve insanlar gelmeye basladiktan sonra musabakanin baslamasi icin Novak Djokovic ve João Sousa ile kisa konusma ekrana yansitildi. Oncelikle kendileri ile ilgili bilgiler geldi. Sonrasinda ise Sousa 'yapabileceginin en iyisini yapmaya calisacagini' soyledi ve cikti. Djokovic konusunca tum stad yerinden oynadi, muthis bir ilgi vardi kendisine karsi. Djokovic sirpli bir tenisci, Sousa ise Portekiz. 
Benim ilgilimi ceken sey; 'Hawk Eye' (sahin gozu) adi verilen, topun saha icinde yada disinda oldugunu dev ekrandan seyirciye gosteren teknolojiydi. Bu sayede kimin hakli oldugunu rahatlikla anlayabiliyorsunuz. Oyunu Djokovic kazandi. Mucadeleler sirasinda ise seyircinin nerede susup, nerede bagirmasi gerektigini bilmesi cok guzeldi. Insanlar cok rahat , ozellikle de kadinlar. Hatta en cok onlar bagirip, tezahurati onlar yapiyor. Insanlar macin keyfini yiyecek bisiler ve bira esliginde yasiyorlar ve bu kimseyi rahatsiz etmiyor. Set aralarinda kameradan tribunun cesitli yerlerine odaklanildi ve dev ekrana yansitildi. Kameraya alindiginin farkina varan insanlar hopladi, zipladi, el salladi. Bazisi ise hic farkina bile varmadan yanindakiyle konusmasina devam etti. Biz bu asamada cok eglendik cunku insanlar normal bi sekilde dururlarken, bir an da kameranin kendisinde oldugunu gorunce komik sekillere burunebiliyorlar. Kamera bazen locada yer alan unlu isimleri de, kim olduklarini yazarak cekiyor. Mac bitiminde, cikislarda herhangi bir problem yasamadim.Toplum olarak herkes birbirine saygililar. Cikarken ki o yogun kalabalik sizi rahatsiz etmiyor cunku bir itis kakis soz konusu bile degil. 

Eger Agustos sonu gibi Amerikaya gelirseniz, Open Us'in herhangi bir roundunu izlemenizi tavsiye ederim. 
Keyifli anlar :)

Monday, September 2, 2013

Amerika'da Kahvalti

at 9:53 PM 0 comments
Kahvalti kulturu Turkiye'de oldukca genis bir yere sahiptir. Yore yore peynirlerimiz, zeytinlerimiz, ekmeklerimiz, caylarimiz vardir. Temiz masa ortulerinin uzerine kurulan sofralarda muhakkak zeytin, peynir ve receller bulunur. Evin maddi durumuna gore sucuk, pastirma da yerini alir. Tadina doyum olmaz kahvaltinin. Zamana takilmak olmaz, hemencecik yapilmaz ve mumkunse ailecek bir araya gelinir. Koyu sohbetlerimiz ise cay esliginde uzar gider. Kahveyi daha buyuyunce icilecek bir icecek olarak gorurken, cay icin bu kural cok gecerli olmaz. Cocuklarinki sulandirip, yaslilarimizinki ise limon esliginde ikram edilir. Neyse, bizim kahvaltilarimiz anlat anlat bitmez, essizdir cunku!
Buradaki kahvalti kulturu ise biraz bizden farkli. Insanlar daha cok zamana karsi yaristiklarindan ozellikle de hafta ici pratik seylerle gecistiriyorlar bu ogunlerini. Bunlardan en yaygin olani 'Cereal' adini verdikleri sut ile karistirilan misir gevregidir. Uzun sure tok tutar ve yapmasi pratiktir. Sonrasinda ise mutlaka kahve icerler ve eger yaz ayindaysa 'iced coffee' olarak Starbucks, Dunkin' Donuts ve benzeri kafelerden alirlar. Ozellikle Dunkin' Donuts'in 'egg and cheese' ini tavsiye ediyorum, lezzetlidir.
 Ayni dukkanin diger alternatif yiyecekleri ise donut ve muffin seklindedir.

Ailecek gidilebilecek guzel bir kahvalti yeri olan 'Ihop' hafta sonunun vazgecilmezlerindendir. Giriste kac kisi oldugunuzu soylersiniz ve yer durumuna gore biraz bekletip sizi masaniza gotururler. Buranin bana gore en cilgin yani omletleridir. Kocaman rulo yapilmis omletleri var!
Kac yumurtayla yaptiklarini dusunmek istemiyorum. Sebzeli, etli, tavuklu, domuz etli gibi secenekler var siz kendinize uygun olani secip afiyetle yiyorsunuz. Bu omletlerin yaninda pancake ve meyve tabagi secenekleri var hangisini isterseniz onu getiriyorlar. Size tavsiyem gercekten cooook ac olarak gidin :) Kahveniz ise termosta geliyor ve ortaya kucuk paketlerde sut kremalari koyuyorlar. Ihop'da pancakeler de oldukca lezzetlidir. Pancake, Turkiye'deki kreplerin daha kalinca ve tatli olani diyebilirim. Masanin kenarinda duran cesitli soslari kullanip tatlandirabilirsiniz. 'French Tost' adini verdikleri sey ise tost ekmeginin sekerli-soslu hali gibi bisi. Uzerine cesitli meyveler ve krem santi koyuyorlar. 
French Tost benim pek damak zevkime uymadi ama sizi bilemem yine de deneyin derim. Bu seceneklerin yaninda krep,waffle ve burger gibi yiyecekler de var. Eger Amerikaya geldiyseniz mutlaka Ihop'da kahvalti yapmanizi ve ozellikle omletlerini denemenizi tavsiye ediyorum. Eminim pisman olmayacaksiniz. Ne diyorum? Farkli kulturler getirir yenilikler! 

Kalin saglicakla :)


 

Gezen Bayan Copyright © 2012 Design by Antonia Sundrani Vinte e poucos